Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) tahminlerine göre, her yıl yaklaşık 3.4 milyon, Uluslararası Diyabet Federasyonunun 2021 tahminlerine göre ise 6.7 milyon kişi diyabet ve komplikasyonlarına ilişkin nedenlerle kaybedilmektedir. 2000’li yıllardan bu yana diyabet bulaşıcı bir hastalık olmadığı halde salgın boyutunda arttığı için DSÖ tarafından “epidemik” hastalık olarak kabul edilmekte ve son yıllarda tüm dünyada artış kaydedildiği için diyabet pandemisinden bahsedilmektedir. Obezite, dengesiz beslenme, hareketsiz yaşam, yüksek tansiyon, aile öyküsü, hızlı kentleşme, stres dünyada diyabet epidemisinin artışına neden olan en önemli faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.
M.Ö 1500’lü yıllardan beri bilinen Diabetes Mellitus, pankreasın yeterli miktarda insülin salgılayamaması veya salgıladığı insülinin vücutta etkin şekilde kullanılmaması sonucu vücudun karbonhidrat, protein ve yağlardan yeterince yararlanamadığı metabolik bir hastalıktır.
Vücudumuzun temel enerji kaynaklarından biri olan karbonhidratın hücreler tarafından kullanılabilmesi için en küçük yapı taşı olan glukoza parçalanması gerekir. Halk arasında şeker hastası olarak bilinen diyabet hastaları besinlerle aldıkları glukozu kullanamaz ve tıp literatüründe hiperglisemi olarak adlandırdığımız kanda şeker yüksekliği oluşur. Diyabet her yaş grubunda görülen bir hastalıktır ve temelde Tip 1 ve Tip 2 olmak üzere 2 başlıkta incelenmektedir.
Tip 1 Diyabet
Pankreasta insülin yapımında görevli olan hücrelerin tahtip olmasıyla meydana gelen klinik tablodur. Genellikle çocukluk ve gençlik dönemlerinde başlar. Tip 1 diyabet hastaları vücutlarındaki insülin yetersizliği nedeniyle insülin kullanmak zorundadır. Ayrıca bireye özel hazırlanmış yeterli ve dengeli beslenme ve fiziksel aktivite ile komplikasyonlar azaltılabilmekte ve geciktirilebilmektedir.
Tip 2 Diyabet
Genellikle erişkin bireylerde görülen diyabettir. Vücutta insülin salgılanması varken zamanla salgılanan insülin hücreler tarafından kullanılmamaya başlar. Ortaya çıkışında sağlıksız yaşam biçimi ve aile öyküsünün etkili olduğu yine tıbbi beslenme tedavisi, fiziksel aktivite ve ilaçlar yardımıyla tedavi edilebilen hastalıktır.
Hangi belirtiler ile diyabetten şüphelenmeliyiz?
Kimler Diyabet Açısından Yüksek Risklidir?
Diyabette Beslenme Tedavisi ve Öneriler
Diyabetli hastalarda tıbbi beslenme tedavisinin amacı bireyin hayatı boyunca uygulayabileceği en ideal beslenme programını oluşturmak, kan şekerini normal sınırlar içinde tutmak, hiperglisemi (kan şekeri yüksekliği) ve hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) gibi akut komplikasyonları önlemek, ideal vücut ağırlığını sağlamak ve korumaktır. Bu nedenle biz diyetisyenlerin her zaman her koşulda savunduğu ‘DİYET KİŞİYE ÖZELDİR!’ ilkesi sizlerin de bilincinde olduğu bir ilke olmalıdır. Her bireyin günlük karbonhidrat ihtiyacı farklıdır. Gün içinde öğünlerde tüketilen karbonhidrat içeren besinlerin miktarını düzenleyerek kan şekerinin kontrolü sağlanır. Kan şeker düzeyinde dalgalanmaların olmaması için tüketilen karbonhidratın türü ve miktarı diyabetli bireye uygulanan insülin dozu ile dengelenmelidir.
Bireyin enerji, protein, karbonhidrat, yağ ve vitamin mineral gereksinmeleri ; yaşı, cinsiyeti, ekstra hastalıkları göz önünde bulundurularak yeterli düzeyde alınması için beslenme uzmanından destek alınmalıdır.
Diyetle besin çeşitliliği sağlanmalı, tek tip beslenilmemeli, öğünlerin karbonhidrat, protein ve yağ içeriğinin dengelenmesi gerekmektedir.
Posa karbonhidratların sindirimini yavaşlatarak kan şeker düzeyinin yavaş yükselmesini sağlar. Tokluk hissinin oluşmasına ve ağırlık kontrolüne yardımcı olur. Bağırsak hakeretlerini düzenler. Tam tahıllı, çavdarlı ve kepekli undan yapılmış yiyecekler, kepekli pirinç, kepekli/tam tahıllı makarna, meyveler ve sebzeler, kurubaklagiller ve fındık, ceviz gibi yağlı tohumlar da posa içeriği sebebiyle diyette yer almalıdır.
Çay şekeri, bal-reçel-pekmez-marmelat, meşrubatlar ve tatlılar gibi basit karbonhidrat olarak adlandırdığımız şekerli besinlerin diyetten çıkarılması; bunun yerine tahıllar, kurubaklagiller, meyve ve sebzeler gibi kompleks karbonhidratları tercih etmesi gerekmektedir.
Beyaz ekmek yerine tam buğday unundan yapılan esmer, çavdar veya kepek ekmeği tüketmelidir.
Uzun süreli açlıklar kan şekeri düşüklüğüne neden olduğundan kesinlikle önerilmez. Beslenme planı yaklaşık dört saatte bir beslenme şeklinde 3 ana ve yeterli sayıda ara öğünden oluşmalıdır.
Meyveler kan şekerini hızlı yükselten besinlerdir. Bu nedenle meyveleri posası ile birlikte ve tüketirken yanında protein kaynağı bir şeyle tüketmesi kan şekerini dengeleyecektir. Ara öğünlerde taze ve kuru meyve biraz süt veya yoğurt ile tüketilebilir. Kavun, karpuz, incir, muz gibi kan şekerini diğer meyvelere oranla daha hızlı yükselten meyveler sınırlandırılmalıdır.
Doymuş yağ oda ısısında katı olan; tereyağı, margarin, iç yağ ve kuyruk yağı gibi hayvansal yağlar ile hayvansal gıdaların içinde bulunan yağlardır. Bu yağların tüketimi yerine ayçiçek, mısırözü, zeytinyağı gibi bitkisel kaynaklı doymamış yağlar ile fındık, badem, ceviz gibi yağlı tohumların tüketilmesi daha sağlıklı olacaktır.
Yemeklere doğrudan eklenen yağın sınırlandırılması, tereyağı, zeytinyağı gibi direkt yağ tüketiminin bırakılması, etlerin görünen yağının, derisinin tüketilmemesi gerekmektedir.
Pişirme yöntemi olarak kızartma ve kavurma yerine fırında, buharda, ızgara tercih edilmelidir.
Pastırma, salam, sosis, sucuk gibi şarküteri ürünleri ve kelle, paça, işkembe gibi sakatatlar, kaymak, krema, mayonez, yağlı et suları ve içeriği bilinmeyen hazır gıdalar, alkol ve hazır meyve suları
tüketilmemelidir.
Tüketilen besinlerin sindirimi, emilimi ve hücrelere taşınması, hücrelerde yaşam ve sağlık için gerekli biyokimyasal tepkilerin oluşması, metabolizma sonucu oluşan zararlı maddelerin vücuttan uzaklaştırılması, vücut ısısının kontrolünün sağlanması için yeterli miktarda su tüketimi önemlidir.
Unutulmamalıdır ki sağlıklı veya sağlıksız besin yoktur. Besinlerin niteliğini belirleyen miktarlarıdır!
Diyabet Hastalığından Nasıl Korunabiliriz ?